Ayastefanos (Yeşilköy) , Berlin anlaşmalarının Pomaklar için Önemi ve Maddeleri


Rodoplar Bölgesinin stratejik önemi Balkan yarım adasının Akdenize uzanan bir köprü olması ayrıca Türkiye icin İstanbul'un ve Boğazların korunması bakımından bölgenin önemini daha da arttırıyordu ..

Yeşilköy (Ayastefanos, 3 Mart 1878) ve Berlin Antlaşmaları (13 Temmuz 1878) ile bozulmuştur. Bu anlaşmalarla siyasi ve askeri bakımlardan Osmanlı Devleti'nin kontrolü altında kurulan Doğu Rumeli vilayeti Bulgaristan tarafından ele geçirilmiştir.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nın son Osmanlı direnmesini Filibe önlerinde yapan Süleyman Paşa'nın yenilerek Rodop Dağlarına çekilmesinden sonra, Ruslar 20 Ocak 1878'de Edirne'yi işgal etmişti. Balkanlardaki savaş Rusların ve müttefiklerinin lehine geliştiği sıralarda Anadolu'nun kuzeydoğusunda da Osmanlı kuvvetleri yenik duruma düşmüşlerdi. Çaresiz kalan Osmanlı Devleti büyük devletler nezdinde barış arama çabalarına girişmiş, diplomatik yönden birçok zorlukla karşılaştıktan sonra, Rusların menfaatlerine daha çok yer veren bir mütarekenin yapılmasını sağlamıştı. 31 Ocak 1878'de imzalanan bu mütareke ile savaş durdurulmuş, fakat Rus orduları Çatalca istihkamlarının birinci hattını işgal etme hakkını elde ederek, İstanbul yakınlarına, Yeşilköy'e kadar gelmişlerdi. Yorgun düşmüş bir orduyla, Rus ordularına daha fazla karşı gelmenin mümkün olamayacağını anlayan Osmanlılar, Ruslarla anlaşma yoluna gitmekten başka çare bulamamış, 3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmışlardı. Bu anlaşmayla, yaklaşık 4 milyon kadar bir Pomak  nüfusu, Bulgar ve Rus egemenliği altında kalıyordu. Anlaşmanın Balkanlar ile ilgili bölümleri şöyleydi:

1. Hiristiyan bir hükümeti ve millî milis askeri bulunacak olan, muhtar, ve Osmanlı Devletine bir miktar vergi verecek bir Bulgaristan kurulacaktır. Bulgaristan prensi, serbestçe halk tarafından seçilecek ve vazifesi, büyük devletler uygun gördükten sonra, Bab-ı Ali tarafından tasdik olunacaktır.
2. Bulgaristan'da Osmanlı askeri bulunmayacak ve Bulgar milis birliklerinin kurulmasına imkan vermek üzere, iki yıl müddetle Rus birlikleri Bulgaristan'da kalacaklardır.
3. Bulgaristan toprakları Ege Denizine kadar uzanmaktadır. Bulgaristan sınırı, doğuda Midya ve Lüleburgaz'ın yakınından geçmektedir. Gümülcine ile İskeçe arasındaki Karaağaç (Protolagos) körfeziyle Struma nehrinin ağzı arasındaki kıyılar Bulgaristan'a bırakılmış olup, Ege kıyısındaki Kavala limanı da Bulgarlara terkedilmiştir. Batıda Üsküp, Manastır, Debre ve Ohri gölü Bulgar sınırları içindedir. Bu yüzden Selanik, Yanya ve Arnavutluk da Edirne vilayetinden ayrılmıştır.

Ayastefanos Antlaşmasıyla, Osmanlı Devletinden ayrı bir Bulgaristan kurulmuş oluyordu. Bulgaristan'a verilen topraklar Tuna'dan Marmara ve Ege Denizine, Karadeniz'den Ohri gölüne kadar uzanıyor, bu topraklar üzerinde 2.587.000 Bulgar'a karşılık, çoğu Türk olmak üzere 4.000.000 kadar Bulgar olmayan nüfus yaşıyordu. Anlaşmayla Bulgar Prensliği Osmanlı hakimiyetine bırakılmış gibi görünüyorsa da, iki yıllık bir müddet için Rus komiserinin fiilî idaresi ve Rus askerlerinin işgali altında bulunacaktı. Bulgaristan'ın idaresi Rusların nezaretinde düzenleneceği için, Rusya gerçekte Ege Denizine kadar uzanmış bulunmaktaydı. Bu şekilde kurulmuş bir Bulgaristan, İstanbul için devamlı bir tehdit unsuru oluşturacaktı. Ayrıca Girit, Tesalya ve Arnavutluk'ta yapılacak olan ıslahat için Osmanlı Devleti Rusya'nın fikrini de almak zorundaydı. Böylece Rusya Osmanlı Devletinin iç işlerine de el atmış oluyordu. Bu antlaşma, Osmanlı Devletinin çöküşünü hızlandıran bir gelişme olmuştur.

Ayastefanos Antlaşmas'nın konumuz bakımından önemi bilhassa, Batı Trakya meselesinin bir kaynağını teşkil etmesinde yatmaktadır. Bu değerlendirme, bir kaynakta şu şekilde ifade edilmektedir: "93 Harbiyle Osmanlı İmparatorluğu'nun başına açılan gaileler Cumhuriyet Türkiye'sinin de dış politikasında sürekli uğraşmak zorunda kaldığı gaileler olarak hala önemini korumaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'ni dış politika gündemini en çok meşgul eden üç konu olan Ege sorunu, Kıbrıs sorunu, ve Ermeni sorunu 93 Harbinden kaynak bulmuş sorunlar olarak hayatiyetlerini idame ettirmektedir." Ayastefanos Antlaşması, Rodoplar ve diğer Rumeli bölgelerinde yaşayan ve Rus ve Bulgar zulmünü yakından tanıyan Türklerin büyük tepkisini görmüş, Türkler arasında ayaklanmalar çıkmıştır. Rus işgal kuvvetlerinin ve Bulgar milislerinin Türk halka karşı uyguladıkları zulüm karşısında, devlet mekanizması, ekonomisi ve malî kaynakları zayıflamış, üstüste gelen yenilgilerle ortaya çıkan problemlerin ve toprak kayıplarının altında ezilmiş olan Osmanlı Devletinin elinden hiç bir çare gelmiyordu. Bu mezalimden kaçan yarım milyon kadar Türk Doğu Trakya'ya, İstanbul'a ve Rodop dağlarına göç etmişti. Göç eden Türklerden bir kısmı, geri çekilmekte olan Osmanlı askerlerinin bir bölümüyle birlikte Rodop dağlarına çıkarak Rus kuvvetlerine karşı mücadeleye girişmişlerdi. Baskı ve zulüm karşısında başlatılan bu ayaklanmalar, Avrupa devletlerine, kurulmak istenen Bulgaristan'ın büyük bir çoğunluk olan Türklere yaşama hakkı bile vermeyeceğini, Ayastefanos Antlaşmasının değiştirilmesi gerektiğini anlatmış, bu devletler tarafından Rusya'ya bu amaçla baskı yapılmaya başlanmıştı.

"93 Harbi" olarak da anılan 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında yaşanan yenilgi, Balkanlarda yaşayan Türkler ve hatta bütün bölge halkı için, çatışmalar, yağmalar, toplu katliamlarla dolu acı bir kaderin başlangıcı olarak görülebilir. Çünkü bu yenilgiden sonra Rus askerlerinin ve Bulgar çetecilerin, daha sonraki tarihlerde Yunanlıların, Sırpların ve Osmanlı'nın çöküşünden yararlanarak Balkanlar üzerinde hak iddia eden bütün güçlerin oyunlarıyla bu bölge artık, huzursuzluk ve baskılar altında durmak bilmeyen bir mücadele ve çaresizlik içinde yaşanan bir yıkılma sürecine girmiş oluyordu.

Bölgenin stratejik önemi yanında tarihi ve ekonomik özelliklerini, ve halkının değişik etnik kökenlerden geldiğini gözönünde bulunduran Osmanlı Devleti, 1828-1829 Osmanlı-Rus seferinin İstanbul'un ve Boğazların korunması bakımından bölgenin önemini daha da arttırması karşısında, 1864 yılında, geniş bir Edirne vilayeti kurmuştu. Beş sancaklı Edirne vilayeti, bütün Trakya'yı içine alacak şekilde Balkan sıradağlarının güneyinde yer alıyor, Karadeniz, İstanbul vilayeti, Marmara, Çanakkale Boğazı, Ege Denizi, ve Mesta-Karasu nehri ile çevriliyordu. Siyasi bakımdan sağlanan bu bütünlük daha sonraları, Yeşilköy (Ayastefanos, 3 Mart 1878) ve Berlin Antlaşmaları (13 Temmuz 1878) ile bozulmuştur. Bu anlaşmalarla siyasi ve askeri bakımlardan Osmanlı Devleti'nin kontrolü altında kurulan Doğu Rumeli vilayeti Bulgaristan tarafından ele geçirilmiş, böylece Trakya'nın birliği de bozulmuştur. 1886 yılında ise Doğu Rumeli'nin elden çıkmasıyla, Trakya artık yalnız doğuda Karadeniz, Marmara Denizi, güneyde Ege Denizi ve batıda Mesta nehri arasında kalan bir bölge haline gelmiştir.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nın son Osmanlı direnmesini Filibe önlerinde yapan Süleyman Paşa'nın yenilerek Rodop Dağlarına çekilmesinden sonra, Ruslar 20 Ocak 1878'de Edirne'yi işgal etmişti. Balkanlardaki savaş Rusların ve müttefiklerinin lehine geliştiği sıralarda Anadolu'nun kuzeydoğusunda da Osmanlı kuvvetleri yenik duruma düşmüşlerdi. Çaresiz kalan Osmanlı Devleti büyük devletler nezdinde barış arama çabalarına girişmiş, diplomatik yönden birçok zorlukla karşılaştıktan sonra, Rusların menfaatlerine daha çok yer veren bir mütarekenin yapılmasını sağlamıştı. 31 Ocak 1878'de imzalanan bu mütareke ile savaş durdurulmuş, fakat Rus orduları Çatalca istihkamlarının birinci hattını işgal etme hakkını elde ederek, İstanbul yakınlarına, Yeşilköy'e kadar gelmişlerdi. Yorgun düşmüş bir orduyla, Rus ordularına daha fazla karşı gelmenin mümkün olamayacağını anlayan Osmanlılar, Ruslarla anlaşma yoluna gitmekten başka çare bulamamış, 3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmışlardı. Bu anlaşmayla, yaklaşık 4 milyon kadar bir Türk nüfusu, Bulgar ve Rus egemenliği altında kalıyordu. Anlaşmanın Balkanlar ile ilgili bölümleri şöyleydi:

1. Hiristiyan bir hükümeti ve millî milis askeri bulunacak olan, muhtar, ve Osmanlı Devletine bir miktar vergi verecek bir Bulgaristan kurulacaktır. Bulgaristan prensi, serbestçe halk tarafından seçilecek ve vazifesi, büyük devletler uygun gördükten sonra, Bab-ı Ali tarafından tasdik olunacaktır.
2. Bulgaristan'da Osmanlı askeri bulunmayacak ve Bulgar milis birliklerinin kurulmasına imkan vermek üzere, iki yıl müddetle Rus birlikleri Bulgaristan'da kalacaklardır.
3. Bulgaristan toprakları Ege Denizine kadar uzanmaktadır. Bulgaristan sınırı, doğuda Midya ve Lüleburgaz'ın yakınından geçmektedir. Gümülcine ile İskeçe arasındaki Karaağaç (Protolagos) körfeziyle Struma nehrinin ağzı arasındaki kıyılar Bulgaristan'a bırakılmış olup, Ege kıyısındaki Kavala limanı da Bulgarlara terkedilmiştir. Batıda Üsküp, Manastır, Debre ve Ohri gölü Bulgar sınırları içindedir. Bu yüzden Selanik, Yanya ve Arnavutluk da Edirne vilayetinden ayrılmıştır.

Ayastefanos Antlaşmasıyla, Osmanlı Devletinden ayrı bir Bulgaristan kurulmuş oluyordu. Bulgaristan'a verilen topraklar Tuna'dan Marmara ve Ege Denizine, Karadeniz'den Ohri gölüne kadar uzanıyor, bu topraklar üzerinde 2.587.000 Bulgar'a karşılık, çoğu Pomak olmak üzere 4.000.000 kadar Bulgar olmayan nüfus yaşıyordu. Anlaşmayla Bulgar Prensliği Osmanlı hakimiyetine bırakılmış gibi görünüyorsa da, iki yıllık bir müddet için Rus komiserinin fiilî idaresi ve Rus askerlerinin işgali altında bulunacaktı. Bulgaristan'ın idaresi Rusların nezaretinde düzenleneceği için, Rusya gerçekte Ege Denizine kadar uzanmış bulunmaktaydı. Bu şekilde kurulmuş bir Bulgaristan, İstanbul için devamlı bir tehdit unsuru oluşturacaktı. Ayrıca Girit, Tesalya ve Arnavutluk'ta yapılacak olan ıslahat için Osmanlı Devleti Rusya'nın fikrini de almak zorundaydı. Böylece Rusya Osmanlı Devletinin iç işlerine de el atmış oluyordu. Bu antlaşma, Osmanlı Devletinin çöküşünü hızlandıran bir gelişme olmuştur.Ayastefanos Antlaşmas'nın konumuz bakımından önemi bilhassa, Batı Trakya meselesinin bir kaynağını teşkil etmesinde yatmaktadır. Bu değerlendirme, bir kaynakta şu şekilde ifade edilmektedir: "93 Harbiyle Osmanlı İmparatorluğu'nun başına açılan gaileler Cumhuriyet Türkiye'sinin de dış politikasında sürekli uğraşmak zorunda kaldığı gaileler olarak hala önemini korumaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'ni dış politika gündemini en çok meşgul eden üç konu olan Ege sorunu, Kıbrıs sorunu, ve Ermeni sorunu 93 Harbinden kaynak bulmuş sorunlar olarak hayatiyetlerini idame ettirmektedir.

 " Ayastefanos Antlaşması, Rodoplar ve diğer Rumeli bölgelerinde yaşayan ve Rus ve Bulgar zulmünü yakından tanıyan Pomakların  büyük tepkisini görmüş,  Rus işgal kuvvetlerinin ve Bulgar milislerinin halka karşı uyguladıkları zulüm karşısında, devlet mekanizması, ekonomisi ve malî kaynakları zayıflamış, üstüste gelen yenilgilerle ortaya çıkan problemlerin ve toprak kayıplarının altında ezilmiş olan Osmanlı Devletinin elinden hiç bir çare gelmiyordu. Bu mezalimden kaçan yarım milyon kadar insan Doğu Trakya'ya, İstanbul'a ve Rodop dağlarına göç etmişti. Göç edenlerden bir kısmı, geri çekilmekte olan Osmanlı askerlerinin bir bölümüyle birlikte Rodop dağlarına çıkarak Rus kuvvetlerine karşı mücadeleye girişmişlerdi. Baskı ve zulüm karşısında başlatılan bu ayaklanmalar, Avrupa devletlerine, kurulmak istenen Bulgaristan'ın büyük bir çoğunluk olan Pomaklara  yaşama hakkı bile vermeyeceğini, Ayastefanos Antlaşmasının değiştirilmesi gerektiğini anlatmış, bu devletler tarafından Rusya'ya bu amaçla baskı yapılmaya başlanmıştı.

Yukarıda işaret edildiği gibi Ayastefanos Antlaşması sonrasında Osmanlı Devleti'nin elinden çıkan topraklarda Rusların ve Bulgarların idaresi altında kalmış olan Pomaklar, Ayastefanos Antlaşmasını tanımadıklarını belirten eylemlere ve ayaklanmalara başladılar. Antlaşmanın imzalanmasından kırk gün sonra, Rodop sıradağlarının kuzeyinde, Çirmen yakınlarında, Pomaklarla  Kazak süvarileri arasında ilk silahlı çarpışmalar meydana geldi. Bundan sonra Pomak direniş çetelerinin  düzenli orduya dönüşmesi ile  bütün Doğu Rumeli ve Rodop'larda  birçok yere yayıldı.  Süleyman Paşa komutasındaki Osmanlı  kolordusu mensupları, Rus kuvvetleri tarafından yenildikten sonra, arta kalan Osmanlı askerlerini de aralarına alıp ellerine geçirdikleri birkaç topla kendilerini müdafaaya devam etmişlerdir. Rus kuvvetleri, Bulgar çeteleriyle birlikte Pomak ayaklanmalarını bastırmaya çalışmış, arazinin Pomak ordusu tarafından çok iyi tanınması ve  elverişsiz olması nedeniyle başarılı olamamıştır. Pomakların  ayaklanmaları ve mücadeleleri, Ruslar için büyük bir problem haline gelmiştir.

Bu mücadeleler devam ederken, ileri gelenler de yardım elde etmek amacıyla Babıali'ye başvurularda bulunuyorlardı. Abdullah Efendi ve Hacı Halil Efendi tarafından derlenen ve Trakya'lı milletvekilleriyle köy meclis üyelerinin imzalarını taşıyan bir muhtıra, Padişah II. Abdülhamid'e ve İngiltere'nin İstanbul Sefiri Layard'a gönderilmiş, muhtırada

Rodoplarda savasan Pomaklar  Osmanlıda dahil  hiç bir ülkenin hakimiyetine girmeyeceklerini bildirip Bağımsızlıklarını ilan ettiler. , Rus ve Bulgar ordularına karşı kanlarının son damlasına kadar mücadelelerini sürdüreceklerini belirten Pomaklar , Osmanlı Padişahından silah ve cephane istemiş ve bu cephanenin Pomakların  savaşı kazanmalarına yardımcı olacağını bildirmiştir. Ancak Padişah Pomakların  bu isteklerine karşı hiç bir yardımda bulunamamıştır. Pomaklar  ise mücadeleyi daha düzenli bir şekle dönüştürmüş, Dünya  tarihinde ilk  direniş ordusu  eşit  . özgürlükçü , demokratik  Hükümeti'ni kurarak mücadelelerini siyasi bir organizasyon içinde sürdürmüşlerdir.

Bu hükümet, bir kaynağa göre 16 Mayıs 1878, diğer bir kaynağa göre ise 4 Mart 1878 tarihinde, Sultanyeri kazasının Karatarla köyünde kurulmuştur. Hükümetin dört kişilik bir kurucular heyeti (Ahmet Ağa Timirski, Hacı İsmail Efendi, Hidayet Paşa ve Kara Yusuf Çavuş) ve otuz kişilik bir Temsilciler Meclisi bulunuyordu. Aşağı yukarı dört milyon Pomak yaşadığı bir bölgenin hükümeti durumundaydı.

Rodop Muvakkat hükümeti Bulgar istilalarına karşı sekiz sene süreyle çetin bir savaş vermiş, Balkanları savunmuş olan Süleyman Paşa ve Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa ordularının, silah ve diğer mühimmatından yararlanmışlardır. Rus ve Bulgar istila saldırılarına karşı Rodopları başarıyla savunan Pomak  kuvvetlerinin sayısı, değişik kaynaklarda çok farklı olarak gösterilmiştir

Bu gelişmeler ve şartlar karşısında, Osmanlı Devletini ilgilendiren konuları ve Bulgaristan meselesini görüşmek üzere 13 Haziran 1878 tarihinde Berlin Kongresi toplanmıştı. Kongre sonunda Berlin Antlaşması adıyla yeni bir anlaşma taslağı hazırlanarak, yedi Avrupa devleti tarafından imzalandı. 13 Temmuz 1878 tarihli Berlin Antlaşmasına göre Bulgaristan, Doğu Rumeli ve Trakya ile ilgili başlıca düzenlemeler şunlardı: Büyük Bulgaristan, üç bölgeye ayrılıyordu. Birinci bölgede, Tuna ile Balkan dağları arasında, Osmanlı Hakimiyeti altında, muhtar, Babıali'ye vergi veren bir Bulgaristan Prensliği kuruluyordu. Prens, halkın seçimi, Osmanlı Padişahının bu seçimi tasdiki ve büyük devletlerin kabulüyle tayin edilecekti. Bulgaristan yalnız dokuz ay süreyle Rusya tarafından idare edilecek, bu süre sonunda Prens'in seçimi yapılacaktı. İkinci bölge, Doğu Rumeli adıyla Osmanlı Devletine bırakılan, Balkan dağlarının güneyindeki bölgeydi. Burada kurulacak olan Doğu Rumeli vilayeti, idarî muhtariyete sahip olmakla beraber Osmanlı hazinesine yıllık vergi verecek, siyasi ve askeri bakımından Padişaha tabi olacak, sınırlarının korunması Osmanlı Devleti'ne ait olacaktı. Bu bölgenin idaresi hakkında büyük devletler tarafından kurulan bir komisyon, bir talimatname hazırlayacak, Doğu Rumeli bu talimatnameye göre Padişah tarafından tayin edilen ve büyük devletlerin onaylayacağı bir hristiyan vali tarafından idare edilecekti. Bölgede asayiş, yerli milis ve jandarma kuvvetleri tarafından sağlanacak, bu kuvvetlerin subayları Padişah tarafından tayin edilecekti. Savaş durumu hariç, burada Osmanlı  askeri bulunmayacak, ancak tehlike halinde vali, Osmanlı  askerini vilayetin içine çağırabilecekti. Üçüncü bölge ise Makedonya olup, burada ıslahat yapılması şartıyla Osmanlı Devletine bırakılıyordu. Bu hükümlerden anlaşıldığı gibi Osmanlı Devleti, kendisine bağlı olarak kurulmuş olsa bile Bulgaristan'ın iç işlerine müdahale edemeyecekti. Doğu Rumeli ise, Osmanlı Devleti'nin bir vilayeti durumunda olmasına rağmen, bu vilayetin idaresi milletlerarası bir komisyonun hazırlayacağı bir nizamnameye göre yapılacaktı.

Derleyen Araştıran Atilla DOGAN

Kaynak: Sn Halit Eren'in "Batı Trakya Türkleri" kitabından, internet siteleri ile değişik kaynaklardan  alıntıdır ve yorumdur..

Bizi  Facede sosyal Medyada Takip edin.Pomaklar hakkinda her seyden an itibari ile  Haberiniz olsun